İyiliğin Diyalektiği: Tarkovsky ve Çağdaş Sanatta Zaman, Etik ve Dönüşüm

Sanat, tarih boyunca insanın varoluşsal çatışmalarını ve etik arayışlarını yansıttı. Ancak iyilik, sanatta hiçbir zaman mutlak bir kavram olmadı. İyilik, kendi karşıtlarıyla anlam kazanan diyalektik bir süreçtir. Bu süreç, Tarkovsky’nin sinemasında zamanın ve insan ruhunun dönüşümüyle şekillenirken, çağdaş sanatta beden, mekan ve teknolojiyle ilişkilenerek farklı formlarda ortaya çıkar. Sanatta iyilik, bir hakikat olmaktan çok, bir mücadele, bir yolculuk ve bazen de bir yıkım sürecidir.

Bu sergi, Tarkovsky’nin sinemasını çağdaş sanatın eleştirel, estetik ve kavramsal dönüşümleriyle birlikte ele alarak, iyilik kavramının nasıl değiştiğini ve bugünün sanatında nasıl yeniden üretildiğini sorguluyor. Zamanın akışkanlığı, mekânın dönüşümü, teknolojinin insan üzerindeki etkisi ve etik olanın sınırları, bu serginin temel eksenlerini oluşturuyor.


Sanatta Diyalektik: Çatışma, Dönüşüm ve İyilik

Sanatın diyalektik doğası, karşıtlıklarla hareket eden bir varoluş biçimi olarak tanımlanabilir. Hegel’in diyalektiğinde olduğu gibi, sanat da kendi içinde sürekli olarak tez, antitez ve sentez süreçlerinden geçer.

Tarkovsky’nin filmlerinde bu süreç:

  • Gerçek ve hayalin çarpışmasıyla (Ayna, Stalker)
  • İnanç ve şüphenin iç içe geçmesiyle (Andrei Rublev, Kurban)
  • İçsel ve dışsal dünyanın çatışmasıyla (Nostalghia, Solaris)

kendini gösterir. Ancak bu diyalektik süreç yalnızca Tarkovsky’ye özgü değil. Bugün çağdaş sanatta da iyiliğin, hakikatin ve etik olanın sorgulandığı, çelişkili ve dönüşen formları görüyoruz.

Çağdaş sanatta iyiliğin diyalektiği üç temel eksende şekilleniyor:

  • Beden ve Etik → Marina Abramović ve performans sanatının sınırları
  • Mekân ve Bellek → Olafur Eliasson’un algıyı zorlayan mekan deneyimleri
  • Teknoloji ve Zaman → Hito Steyerl ve yapay zeka, gerçeklik, manipülasyon

Beden, Sınır ve İyiliğin Kırılganlığı

Sanatta beden, uzun zamandır hem bireyin hem de toplumsal belleğin bir aracı olarak kullanılıyor. Beden, iyilik ve kötülüğün çatıştığı bir alan haline geliyor. Marina Abramović’in performanslarında izleyicinin katılımıyla ortaya çıkan etik sorular, iyiliğin mutlak olmadığını, tamamen bağlamsal ve değişken bir kavram olduğunu gösteriyor.

  • Rhythm 0 (1974) → Sanatçının kendini tamamen izleyicinin iradesine bırakmasıyla ortaya çıkan bir diyalektik deney. İnsanlar önce nazik davrandı, sonra şiddete yöneldi. İyilik ve kötülük, tamamen bağlama ve güce göre şekillendi.
  • The Artist is Present (2010) → Bakışlar arasındaki sessiz diyalektik. Tarkovsky’nin uzun planları gibi, zamanın yoğunlaştırıldığı ve iyiliğin sadece bir varoluş biçimi olarak algılandığı bir deneyim.

Abramović’in eserlerinde iyilik, saf bir niyet olarak değil, insan doğasının en uç noktalarına itilmesiyle test edilen bir olgu olarak var oluyor. Bu, Tarkovsky’nin Solaris’te gösterdiği insan zihninin kendi sınırlarını aşmaya çalışırken iyilikten ne kadar uzaklaşabildiğini anlatan anlatımıyla paralellik taşıyor.


Mekân, Algı ve İyiliğin Görsel Olarak İnşası

Çağdaş sanatta mekân ve zaman, iyiliğin algılanış biçimini değiştiren en güçlü unsurlar arasında. Olafur Eliasson, mekânı algıyı manipüle eden bir araç olarak kullanırken, Tarkovsky’nin filmlerinde mekân, insanın ruhsal durumlarını dışsallaştıran bir atmosfer yaratır.

  • The Weather Project (2003) → Tate Modern’in devasa Turbine Hall’unda sahte bir güneş yaratıldı. İnsanlar altında yattı, meditasyon yaptı. Bir mekân, saf iyiliği yaratabilir mi? Yoksa bu, bir yanılsamadan mı ibaret?
  • Riverbed (2014) → Bir galerinin içine bir dere yatağı inşa ederek, mekânın doğal ve yapay formlarını karşı karşıya getirdi. Doğal olan mı iyi, insan yapımı olan mı?

Tarkovsky’nin doğayla kurduğu ilişki de benzer sorular içeriyor. Stalker’daki “Bölge”, sadece fiziksel bir alan değil, insanın ahlaki ve manevi sınırlarını test eden bir deneyim mekânıdır. Eliasson’un eserlerinde de izleyici, iyiliği kendi deneyimleriyle inşa etmek zorunda kalır.


Teknoloji, Zaman ve Hakikatin Diyalektiği

Teknoloji çağında sanat, artık yalnızca geleneksel formlarla değil, bilgi, veri ve manipülasyonla da ilgileniyor. Hito Steyerl’in eserlerinde yapay zeka, gözetim teknolojileri ve propaganda, çağdaş dünyada iyiliğin nasıl dijital bir form alabileceğini sorguluyor.

  • How Not to Be Seen: A Fucking Didactic Educational .MOV File (2013) → Görünmez olmanın politik ve etik bir mesele olarak ele alındığı ironik bir video.
  • Factory of the Sun (2015) → Dijital çağda hakikat ve iyiliğin parçalanması.

Tarkovsky’nin sinemasında zaman nasıl fiziksel ve ruhsal bir akışkanlığa sahipse, Steyerl’in eserlerinde de zaman, teknolojinin hızlandırdığı ve bozduğu bir kavrama dönüşüyor. İyilik, artık sabit bir etik norm değil, bilgi sistemleri, algoritmalar ve gözetim mekanizmaları içinde yeniden üretilen bir olgu haline geliyor.


Sonuç: Tarkovsky, Çağdaş Sanat ve İyiliğin Sonsuz Diyalektiği

Bu sergi, Tarkovsky’nin sinematografik estetiğini çağdaş sanatın beden, mekân ve teknolojiyle kurduğu diyalog üzerinden yeniden yorumluyor. İyilik artık sadece bireysel bir erdem değil; toplumsal, politik, teknolojik ve estetik bir çatışma alanı.

  • İyilik, yalnızca bireysel bir seçim midir? Yoksa bedene, mekâna ve teknolojiye yayılan bir olgu mu?
  • Sanat, iyiliği görünür kılabilir mi? Yoksa onu daha da belirsiz hale mi getirir?
  • Zamanın kırılgan olduğu bir dünyada, Tarkovsky’nin sinemasıyla çağdaş sanatın kesiştiği noktada hangi yeni anlamlar üretebiliriz?

Bu sergi, iyiliğin sinematik ve sanatsal diyalektiğini sorgulayan bir deneyim alanı olarak tasarlandı. Tarkovsky’nin uzun planlarının hipnotik etkisinden, çağdaş sanatın dijital dünyaya meydan okuyan eleştirel diline kadar uzanan bu yolculuk, iyiliği sorgulamaya, onu yeniden inşa etmeye ve onu aşmaya davet ediyor.

Çünkü iyilik, tıpkı sanat gibi, asla tamamlanmaz sadece dönüşür.

Popüler Yayınlar